Bir manzara resmini çekip bilgisayara resim dosyası olarak kaydettiğinizi farzedelim. Bilgisayar bu dosyayı "001001" gibi bir şifre ile kaydeder. Görüntü olarak kaydetmez. Beynimiz de, gördüğü bu manzarayı bir şifreye çevirir. Ancak siz aynı manzarayı sonradan düşündüğünüzde, bu hayali bir görüntü olarak gözünüzün önünde belirir. Ve o manzaraya bakarken duyduğunuz hissi aynı şekilde hissedersiniz. Burada şu gerçek üzerinde düşünmemiz gerekir: Şuursuz hücrelerden oluşmuş bir et parçası şifreleme bilgisini nasıl öğrenmiştir? Ayrıca neden böyle bir kodlama sistemine ihtiyaç duymuştur ve her gördüğünü saklama davranışında bulunmaktadır? Dahası, milyonlarca bilgi kodlansa bile, tüm bunlar bir et parçasına sığabilir mi? Beyin denilen bu et yığınının kapasitesi nasıl belirlenmektedir? Beyin ne kadar yaşayacağını bilmemektedir; o halde kendi kendine ne kadarlık bir saklama kapasitesi olması gerektiğini nasıl bilebilir ve hesaplayabilir? Beynin en başından şöyle bir hesap yapması gerekir: Ben 70 sene yaşayacağım ve bu süre içinde şu miktarda bir bilgiyi kodlayarak saklamam gerekir, bu durumda bu kodları depolayacağım şu miktarda bir kapasitem olmalı. Beynin böyle bir depolama yapabilmesi için ise sonsuz bir hafızası olması gerekir. Bir et parçası sonsuz bir hafızaya sahip olamayacağına göre sonsuz bir hafızaya sahip olan kimdir?
Beynin içinde elektrik sinyalleri olarak şifrelenen sesleri, görüntüleri, kokuları, tatları saklayan kimdir? Tüm bu şifreleri birer algı olarak anımsayan yani tekrar algılayan şuur kime aittir? Elbette bu şuur, beyni oluşturan sinirler, yağ tabakası ve sinir hücrelerine ait değildir. Bu şuur, Yüce Yaratıcı'nın yaratmış olduğu ruhtur. Allah, bütün bu algıları her insanın ruhu için ayrı ayrı yaratmaktadır. Bu algıları yaratan Allah, tek mutlak varlıktır. Şuursuz bir et parçasının bir hafızaya sahip olması, milyonlarca bilgiyi depolayacak, istendiğinde hatırlamasını sağlayacak bir sistem kurması imkansızdır. Bu durumda hafızanın insana verilen bir algıdan ibaret olduğu gerçeği ortaya çıkar.
Rüya gerçeği de bunu daha iyi anlamamızı sağlar. Rüyada bir hafıza mevcuttur. 15-20 saniye gibi kısa bir süre rüya görmenize rağmen, sanki rüyanın daha öncesi de varmış gibi pek çok şeyle bağlantı kurarsınız. Gördüğünüz olayları daha önce yaşamamış olduğunuz halde bilgiler hafızanızdadır. Rüyanızda yaşadığınız ev hakkında da bir hafıza mevcuttur. Gerçekte yaşadığınız ev olmasa da, bu durum rüyada size hiç garip gelmez. Hatta rüyanızda size ulaşılabilse ve 'o ev senin evin değil' denebilse şiddetle karşı çıkarsınız, rüyanızdaki evin kendi eviniz olduğunu savunursunuz. Yaşadığınız yer, çalıştığınız firma, eşiniz, kardeşiniz, alışkanlıklarınız, sevdiğiniz yemekler gibi detaylar da rüyanızda şu ankinden farklı olabilir. Ancak siz bunları hiç yadırgamazsınız. Hatta rüyanızdan hiç uyanmasanız, bu değişikliği hiç farketmeden yaşantınıza devam eder ve rüyanızdaki hayatınızın gerçek yaşantınız olduğunu düşünürsünüz. Oysa çok açıktır ki, rüyanızdaki tüm bunlar size ait olmayan, sadece hafızanıza verilen bilgilerden ibarettir.
Uyandığınızda ise belli bir hafıza ile uyanırsınız. Uyuduğunuz oda, yanınızdaki komodin, ışık ve diğer nesneler, odadaki ayrıntılar… her şey tamdır ve aynı şekilde durmaktadır. Aynı olarak gördüğünüz tüm detayları hafızanıza veren, Allah’tır. Rüyanızda size nasıl bir hafıza veriliyor ise, uyandığınızda da daha önce verilmiş bir hafızanın algıları ile devam edersiniz.
Rüya olarak tanımladığımız bu olaylar, Allah’ın gücünü ve yaratma üstünlüğünü kavrayabilmemiz için Allah tarafından özel olarak yaratılmıştır. Allah tüm kainatın, yerin, göklerin, üzerindeki her şeyin sahibi olduğu gibi, hafızanın da sahibidir. Milyarlarca insan için yaratılmış, milyarlarca hafızayı saklayan, bilen, hiç unutmayan tek güç sahibi, Allah’tır. Gerçekte düşünen, ‘geçmiş’ dediğimiz hafızanın sahibi, geleceğimizi de bilen, gören, işiten, insanlar olayları sıralı şekilde algılamasını sağlayan, ‘geçmiş’ dediğimiz bir hafıza algısı var eden, benzersiz yaratma gücünün sahibi Yüce Allah’tır.